Serhan Bilgin: Yetenek avcısı nü koleksiyoneri

Türkiye’nin en ünlü nü koleksiyoneri Gallery Nueart’ın sahibi Serhan Bilgin, koleksiyonerliğe ve galericiliğe nasıl başladığını ve resme tutkusunu sorumlu yazı işleri müdürümüz Erol Işık’a anlattı.

Son dönemin sıradışı koleksiyoneri Serhan Bilgin, kendine has hazırladığı Gallery Nueart’ta Art Vizyon Dergimizi ağırladı. Bilgin, galericilik ve koleksiyonerliğe başlangıcından bugüne hayata bakış açısını bizlerle paylaştı.

Serhan Bey, öncelikle bizi bu çok özel galerinizde ağırladığınız için teşekkür ederiz.

Türk sanatına katkılarınızdan dolayı ben de sizlere teşekkür ederim.

Koleksiyonerlik merakı nereden geliyor? Özellikle de nü resim merakı nereden geliyor?
Annem kız sanat enstitüsü mezunuydu. O okullarda gerçek manada çok iyi eğitimler verilirdi. Çok donanımlı bir ressam olarak mezun olmuştu. Ankara’da 6-7 yaşlarımdan itibaren beni sergilere götürürdü. Işık, perspektif, renk, kompozisyon gibi resimle ilgili birçok detayı yavaş yavaş içime enjekte etmişti. Aslında gönlümden geçen moda tasarımcısı olmaktı. Fakat babamı erken kaybedince küçük yaşlarda çalışmaya başladım. Ailenin geçimini hızlıca üstlenebilmek adına maalesef sanatçı olamadım, makine yüksek mühendisi oldum. Ama sanat tutkusu içimden hiç çıkmadı. Yaklaşık 25 yıldır da koleksiyonerim. Resim topladım hep. Bu resimler depolarımda kapalı ve paketli duruyordu. Ne yaptığımı bilmeden sadece topladım. Sonra şirket merkezini taşırken aklıma bir fikir geldi. Ben bunca yıldır büyük bir keyifle topladığım bu resimlerin envanterini bilmiyorum. Hiç değilse kendime öyle bir ortam hazırlayayım ki, kendime ait kocaman duvarlarım olsun, resimlerimi asayım, neyim var neyim yok bileyim istedim. İnşaat işleriyle de uğraştığım için kendi kafama göre burada güzel bir galeri oluşturdum. Başlangıçta ticari değildi bu oluşum aslında. Resimlerimi yavaş yavaş paketlerinden çıkarıp duvarlara astığımda bir de ne göreyim, koleksiyonumdaki eserlerin yüzde 80-90’ı nü resimlermiş. İnanın, yıllar içinde topladığım için böylesine büyük bir nü koleksiyonuna sahip olduğumun farkında değildim. Sonra galeriye isim düşünürken de madem bu kadar nü resim var, Gallery Nueart olsun dedim. Macera da böyle başladı aslında.

Ülkemizde sanatçılar nü resim yapmaktan çekinirler, satmakta da zorlanırlar. Siz hiç çekinmediniz mi?

Türkiye’de nü, aslında herkesin birkaç adım geride durduğu bir alan. Ama sanmayın ki Avrupa’da da farklı. Çünkü burayı açtıktan sonra ve sosyal medyada aktif olduktan sonra gördüm ki, sadece nü ressamları değil nü fotoğrafçılarının da eserlerini sergilemek için yer bulmakta sıkıntıları var. Bize Pakistan’dan Çekoslovakya’ya kadar Polonya’dan İtalya’ya kadar nü ressamları ve nü fotoğrafçıları sergilenmek üzere portfolyo göndermeye başladı. Bu kadar çok talep olunca beraber çalıştığımız son derece profesyonel bir ekiple birlikte son derece seçici davranıyoruz. Öncelikle de gençlere yer vermek istiyoruz. Benim kızım da İtalya’da NABA Üniversitesi Güzel Sanatlar’da (NABA - Nuova Accademia di Belle Arti) okuyor. Kendi kızımdan dolayı da özellikle Z jenerasyonunun ne sıkıntılarla karşı karşıya olduklarını biliyorum.

GENÇLERE DESTEK

Özellikle gençlere verdiğiniz destekle de biliniyorsunuz zaten…

Evet, bu sıkıntıları bildiğimden ve kızımda tamamlamaya çalıştığım bu sanata destekleri kızımdan ve çocuklarımdan ayırmadığım diğer gençlere de vermeye çalışıyorum. Ne yapabilirim diye düşündüğümde yetenekleri avlayabilirim diye karar verdim. Dolayısıyla Gallery Nueart’ın açtığı resim sergileri, yetenekli ve desteklenmeye layık gençleri bulmaya yönelik oldu. Açtığımız yarışmalara her yaştan insanlar katılmak istiyor ama benim bir projem var. Kendi bünyeme aldığım bu yetenekli gençleri önce yurtdışında bir yerlere getirebilmek daha sonra da onlarla birlikte resim sanatını bir yerden bir yere getirebilmek. Belki de vatanıma olan borcumu bu şekilde ödemek.

Biz de Art Vizyon Dergi olarak her zaman sizin yanınızda olacağız.
Desteğiniz bize güç verir, teşekkür ederiz.

Bir iş adamı olarak koleksiyonerlik yapmaya nasıl karar verdiniz?

Ortadoğu Teknik Üniversitesi 1990 mezunuyum. 1994’te de yüksek lisansımı tamamladım. Bir kere sağlam bir teknik çizim gözü ve yeteneği mezun olduk okuldan. Bu aslında soyut ve üç boyutlu görsel hafıza için çok önemli bir şey. Bu bir avantaj olarak cebime girdi. Gözümün keskinliğini ve algıda seçiciliğimi sanatta da çok iyi kullandığımı düşünüyorum. Başlangıçta bir koleksiyoner olmayı ya da bu işten para kazanmayı düşünmemiştim. Koleksiyonerlik benim için tamamen bir zevk ve hobiydi. Ancak pandemiyle birlikte beyaz yakalı insanların özellikle blockchain, bitcoin ve borsa yatırımcısının evde oturduğu süre içerisinde belki vakit de buldular işe gitmeyerek sanat yatırımını yeni yeni keşfettiler. Aslında ben o sürece kadar çok ciddi bir stokla gelmiştim ve bunu ticarete dönüştürmeyi de düşünmüyordum. Farkına vardım ki, bu bütün dünyada da böyle oldu, orta ve orta segmentin üzerindeki yatırımcının ilgisi sanata yöneldi. Sanatın, riski daha az, getirisi daha yüksek bir yatırım aracı olduğunu fark ettiler. Siz de bilirsiniz ki, iyi bir imza, iyi bir tablo asla ve kat’a fiyat olarak geri gelmez, hep ileri gider. Bu yeni yatırımcılarla birlikte de -ben geçen seneki ortalamamı söyleyeyim- getirisi yüzde 300’dü. Benim yıllardır sürdürdüğüm ticari hayatımda bir network’üm var. Bu network’te de benimle birlikte yol alan yatırımcı arkadaşlarım var. Ben bu yatırımcı arkadaşlarıma bütçeleri ve dayanım süreleri içerisinde sanat eserlerinden oluşan paketler hazırlıyorum. Bugüne kadar hiç tanımadığım birine resim satmadım. Hiç tanışmıyorsak ya da az tanışıyorsak önce onun zevkini anlamaya çalışıyorum. Çünkü bu yatırım aracının diğerlerinden farkı, borsadaki rakamlara sarılıp uyuyamazsınız veya hesabınızdaki coin’leri koklayıp yanaşamazsınız. Ama sevdiğiniz resimleri duvarınıza asıp keyifle karşısında onu seyredip kahvenizi ya da içkinizi içebilirsiniz. Bu yatırım aracı, diğerlerinden fazla getirisi olduğu halde bir de üzerine size keyif verir. Bundan daha güzel bir yatırım aracı olabilir mi, bunu yeni keşfettiler. Dolayısıyla bu tecrübem, yatırımcı kimliğim, teknik bilgim ve koleksiyonerliğimi de aslında ben çevremdeki dostlarıma bir yatırım paketi olarak sundum. Sonunda hep beraber kazanmaya başladık.

Bir mühendis olarak elinize fırça alıp resim yapmayı hiç denediniz mi?
Elbette, çocukluğumdan beri yapıyorum ama geçmişteki yöneticilik vasfımdan da kaynaklanan şu anda bana daha çok keyif veren duygu, genç arkadaşlarla birlikte kompozisyonlar hazırlayıp tecrübe ve bakış yeteneğimi onların yeni jenerasyon fikirleriyle birleştirip tuvale aktarılmasını sağlamak. Bundan daha büyük keyif alıyorum ve eminim daha çok başarılıyız. Tecrübe ve genç yaratıcılık bir araya gelip beraber çalıştığı zaman çok güzel eserler çıkıyor. Galeri bünyemizde şu an altı tane genç ressamımız var, bir yandan da atölye olarak çalışıyoruz. Zaman zaman hocalarımız gelip bu genç ressam arkadaşlarımızın korkularını ve acemiliklerini yenmek üzere özel dersler veriyor. Dolayısıyla biz, bünyemize aldığımız ressamlarla büyüyoruz, onlarla birlikte öğreniyoruz, ben de onlardan çok şey öğreniyorum.

NÜ RESİM TEKDÜZELİKTEN KAÇIŞTIR

Peki, neden nü?

Evet, çok güzel bir soru. Ben de bunu kendime çok sordum. Özellikle galeriyi açtıktan ve resimleri sergiledikten sonra sordum. Bunu bilinçaltımın yaptığına eminim, bu kadar çok nü resim aldığımın farkında değildim çünkü. Düşünerek bulduğum şöyle bir cevabım var; ben biraz old school kaldım yeni jenerasyonla karşılaştığımda. Bizim zamanımızda estetik duygularımız çok farklıydı. Bir kere kadın, benim için sanata yansıyan estetik olarak en yukarıdaki olgu. Erkek nü resimlerimiz de var ama kadın nü’sü daha fazla. Sanal ortamların gelişmesi, plastik cerrahinin gelişmesi ile benim için estetik olmayan çok fazla kadın figürü oluştu. Benim bilinçaltım, kendi estetik duygusuna yönelen tabloları seçmeye başladı. Özetle, birbirine çok benzeyen, aynı tezgâhtan çıkmış aynı burunlar, doldurulmuş aynı dudaklar, aynı kaşlar beni çok rahatsız etti. Benim bilinçaltım da bunları bana aldırdı.

Nü tablolarda estetik kaygısının gelişimi sizce ne yönde oldu?
Eski nü resimlerde “90 okka” kadınlar vardı. Galeriyi gezerseniz siz de fark edersiniz estetik duygusu zaman içinde değişmiş. Zaman içinde ölçüler 90-60-90 hatta şimdilerde sıfır bedenlere doğru değişim kaydetmiş durumda. Ama bence insan bedeninde mutlaka deformasyonlar olabilir ama onun da kendine özgü bir çekiciliği, doğallığı var. Ben buna karşı değilim. Doğa dışında insan eliyle yapılan birbirine benzer değişimler, bana çok estetik gelmiyor. Tablolara baktığınızda zayıflar var, şişmanlar var ama her halükârda o dönemin doğal estetiğini yansıtıyorlar. Doğallıktan hoşlanıyorum ben.

Nü koleksiyonunu alıp satmak ya da sergilemek bir galerici için yatırım riski taşıyor mu?

Risk arttıkça kar da artar. Bir yıl dolmamasına rağmen hem Türkiye’de hem de yurtdışında tanınan bir galeri haline geldik. Bunun nedeni de “nish” bir konuda sadece nü konusunda çalışıyoruz. Bu nedenle ben kendimi benzerlerimden, rakiplerden demiyorum, diğer dostlardan biraz farklılaştırmış oldum. Sadece Türkiye için değil az önce söylediğim gibi tüm dünya için enteresan bir konu. Ticarette kendinizi farklılaştırıp kendi kulvarınızı oluşturduğunuzda kendi marketinizi de oluşturmuş olursunuz. Çok enteresan bir şekilde ben bu piyasaya girdikten sonra uzunca süre uyumakta olan nü piyasası aşırı canlandı. Önce çok agresif bir şekilde eser topladım. Aslında kendi line’ımı kendim oluşturmuş oldum, bu durum bütün galericilerin ya da satıcıların dikkatini çekti. Kendi pazarımı da kendim yaratmış oldum. Çok ciddi bir potansiyel var. Eskiden yasak, ayıp, sadece yatak odasında sergilenir düşüncesi varken bugün birçok uluslararası şirketin dekorasyonunda da kullanılıyor.

BİR ATIM OLSA...

Gençlerle ilgili çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Geçtiğimiz bir yıl içerisinde iki yarışma sergisi açtık. Ana amacımız zaten sanat eğitimi almış ama desteğe ihtiyacı olan yetenekli gençleri bulup onlara destek sağlamak. Bunun da en iyi yöntemi yarışma. Yarışmaları çeşitli disiplinlerden gelen jüri üyeleriyle birlikte yapıyorum. Jüride galericiler var, hocalar var, heykeltıraşlar, fotoğrafçılar, dijital içerik üreticileri, reklam ajansları var. Farklı farklı kaygıları bir araya toplayıp farklı gözlerin seçiciliğiyle yarışmaları organize ediyoruz. Dereceye giren ama baktığınızda hangi disiplinden gelirse gelsin herkeste bir duygu yaratan resimleri öncelikle seçiyoruz. Bunları seçtikten sonra özellikle bu genç ressamlarla tanışmak istiyorum. Benim takıntılı olduğum şeyler var. Bir insanın sanatla uğraşırken bir kere iyi insan meziyetlerinin olması lazım. Önce sanatçı mı diye bakmadan önce insan mı diye bakıyorum. Ardından okul notlarını sormayı seviyorum. Dilimizi Türkçemizi iyi kullanabiliyor ve yazabiliyor mu diye bakıyorum. Sosyal medya sayfalarına bakıyorum. Kendi CV’lerini ya da portfolyolarındaki yazıları el yazısıyla yazmalarını istiyorum. Onların tek tek -de’yi -ki’yi ayırışlarını, noktalama işaretlerini kullanışlarını kontrol ediyorum, bu benim tarzım. Seçeceğim insanların, yatırım yapacağım gençlerin bu altyapılarına bakmayı seviyorum ve böyle seçim yapıyorum. Önce insan mı, sonra sanatçı mı, sonra geliştirdiği meziyetleri nedir, son olarak da benim için önemli bir şey daha var, hayvan sever mi?

Bildiğim kadarıyla yeni bir yarışmanız var. Bu yarışmadan bahseder misiniz?

Daha önce güzel sanatlar öğrencilerine yönelik yarışmalar açmıştım. Bu son yarışmayı da daha önce beni sosyal medya üzerinden linçlemeye çalışanlara cevap olsun diye açtım. Daha öncekilerde neden 16-20 yaş arasındaki gençlere veya güzel sanatlarda eğitim alanlara yönelik yarışma açtınız diye çok eleştirilmiştim. Ekonomik sebeplerden bu eğitimleri alamadıysak veya ailemiz izin vermediyse biz yetenekli değil miyiz, bizi neden dışlıyorsunuz gibi eleştiriler vardı. Yeni yarışmamızda ne sanat eğitimini sorgulayacağım ne de yaş sınırı koyacağım. Ama belli kısıtlamalar da koymak gerekiyor. Edindiğim tecrübelere göre turnusol kâğıdı gibi ayrıştırıcı olan teknik ve beceri açısından kara kalem çalışmayı biliyorum. Bunlar içerisinde anatomi olarak en zor olan konu ise attır. Madem ben böyle bir ayrım yapmıyorum ve yarışmayı herkese açıyorum, o zaman zorundan başlayalım ve en iyileri seçelim istedim. Bu nedenle “Bir atım olsa” başlıklı ve temalı yarışmamızı kara kalem olarak düzenledik.

Çocukluğumdan beri atları çok severim. Hep “bir atım olsa” derdim. Ne zaman bir at görsek, aileme onu almak ve beslemek istediğimi söylerdim. Çok şükür şu anda 20’den fazla atım var ama hepsi özgür. Bazıları kasaplardan kurtarılmış bazıları da yılkı atı olarak doğada bulunan atlarım var. Onlar özgürce yaşar ama bakımları ve hayatlarını sürdürmeleri benim sorumluluğumda. Ata binmeyi çok severim ama hiçbirine binmiyorum. Öpüp, koklayıp sarılmayı çok seviyorum. Bakımlarını yaptığım atların veya eşeklerin bana doğru koşmasını bir görseniz bu her şeye bedel. Bir at isterken şu an bana ait olmasa da özgürce dolaşsalar da sayısını bilmediğim kadar beni seven atım var. Bu nedenle atla ilgili bir yarışma açma fikri oluşunca, “bir atım olsa” teması da peşinden geldi.

Yarışmamıza katılım oldukça kolay. Ölçü A3 kâğıdı olarak belirledik. Yarışmacılar, eserlerini fiziksel olarak göndermelerine gerek yok. Kâğıt üzeri kara kalem resim yarışması diye bir hashtag belirledik. @gallerynueart instagram sayfamızı takip edip eserlerinin tam karşıdan çekilmiş fotoğraflarını bu hashtag ile yüklerlerse yeterli olacak. Jürimiz de bu sayfadaki resimler arasından puanlama yapıp bir eleme yapacak. İlk elemeyi geçenlerin orijinal eserlerini, kendilerini tanıtan broşürlerini, portfolyolarını ve CV’lerini alıp bu kez canlı olarak herhangi bir kopya, esinlenme gibi şeyler olmasın diye jürimiz tarafından incelenecek ve dereceye girenler belirlenecek. Ödüllerimiz de birinciye 5.000 TL, ikinciye 3.000 TL ve üçüncüye 2.000 TL şeklinde olacak. Ayrıca Gallery Nueart özel ödüllerimiz olacak. Belki de bu özel ödüller daha anlamlı olacak. Yurt dışında beş ülkede anlaşmalı olduğumuz beş galeri var. Dereceye giren eserleri, buralardaki karma sergilere götüreceğiz. 

FARKLI BAKIŞ AÇISI

Bu söylediklerinizle diğer galerici ve koleksiyonerlerden farklısınız. Sanatla ilgilenen herkes galerici ya da koleksiyoner olabilir mi?

Ülkemizde herhangi bir kısıtlama olmadan insanlar müteahhit olup ev yapabiliyor. Dolayısıyla galerici olmak için de bir kısıtlama yok, herkes galerici olabilir. Aslında ben kendimi galerici olarak addetmiyorum. Sanat seven biri olarak addediyorum ve dolayısıyla odağıma parayı koymuyorum. Zaten odağa parayı koymadığınız zaman para zaten size gelir. Benim her türlü faaliyetimde de hayata bakış açım bu. Önce ben keyif alıyor muyum, birilerine yararlı olup kazancımı paylaşabiliyor muyum, ben buna bakıyorum. Galeri işine de böyle girdim. Bence bu düşünceyle giren insanlar da başarılı olabilir.

Son olarak bir de hayvan sevgisinden bahsettiniz, hayvan sevgisinin hayatınızdaki yeri nedir?


Biz insanlık olarak doğaya ve hayvanlara karşı son derece zalim olduğumuzu düşünüyorum. Bu dünyaya olan borcumu da yardıma muhtaç hayvanlara el uzatarak vermek istiyorum. Zekeriya, galerimizin demirbaş kedisi ama onunla birlikte ortalıkta birçok kedimiz var. Sadece kediler köpekler değil, desteğe muhtaç tüm hayvanlara yardım etmeyi seviyorum ve onlar için özel bir yerim var. Orada büyükbaş havyanlar, atlar, eşekler, kediler, köpekler, kanatlılar, her türlü desteğe muhtaç hayvana özenle bakılır, gerekirse tedavi edilir ve hayatlarının sonuna kadar insanlar tarafından üzülmeden özgürce yaşarlar. Bu da benim hayvanlara ve doğaya karşı bir borç ödeme şeklim.

Gallery Nueart’ıın sahibi Serhan Bilgin, röportaj sırasında ziyaretine gelen 40 yıllık müzayedeci ve galerist Nihat Tokat’ı galerisinde ağırladı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Günnur Ulusoy'dan "Çizgisel Hayatlar"

Anadolu efsaneleri

Kadın girişimciden Doğu'ya yatırım

Şima'nın mitolojik kadınları

İşte “Miss&Mr. Fashiontv 2024”

Batman'dan sonra Kars'ta

Kadınları hayattan ayırmayın!

Güzeller “Dubai Çikolatası” yaptı