Şima'nın mitolojik kadınları

Shima Najafi... Sanatçı ismiyle Şima, İranlı bir ressam ve üç yıla yakın bir süredir sanat hayatını Türkiye’de sürdürüyor. O portre ölçekte sürdürdüğü kadın figürlü ve nü çalışmalarında da mitoloji ile bir bağ kuruyor. Mitolojik dönemin sanatını kendi resim sanatına dönüştürme gibi bir derdi olduğu da söylenilebilir.  Kimi çalışmalarında Şima mitolojideki hikayeyi, kesiti, olay örgüsünü ya da enstantaneyi ele almış olduğu kadın figürler üzerinden resimlerinde kullanmış olduğu kimi sembolik unsurlar ile aktarıyor. Bu yüzdendir ki, resimlerinin porte ve nü ölçekte mitolojiden kaynaklanan anlatımcı bir üslup taşıdığı söylenebilir. Ya da mitolojik unsurların onun resimlerine sembolik anlatımcı bir olanak kazandırdığı söylenilebilir. Konu portre sanatı olunca bir hikâye aktarımının ya da bir olay örgüsünden söz etmenin ne denli zor olacağı düşünüldüğünde… Onun renkleri bahar, canlı, çığırtkan, göze batar, ışıklı renkler değil… Gölge, sükût renkler… O izini sürdüğü gölge ara renklerin, tonalite değerlerinin elveren olanağında ışığın kontrastlığını da resimlerine yansıtıyor. Işık-gölgede bir denge, uyum, kıvam kurduğu söylenebilir. Bu kıvamın kompozisyonlarına neo klasik bir atmosfer kattığı da. Bu bağlamda izini sürdüğü gölge renklerin bir kasvet içerdiği söylenemez. Yine Şima mitolojik karakteristiğinde kimi portre ölçekte çoklu figürlerinde, figürlerine uyguladığı deformasyon ve orantısız anatomi ile portre sanatında klasik üsluptan uzaklaşıyor, Neo-klasiğe yaklaşıyor denilebilir. Onunla hayatını, Türkiye’ye göç hikâyesini ve sanatını konuştuk. Portre ve nülerindeki mitolojik kesiti konuştuk.

Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kimdir Şima?

Ben Şima, 37 yaşındayım, İranlıyım ve Tahran’da beş kişilik bir ailede doğdum. Babam mimar, annem ev hanımıdır. Sanata ve edebiyata ilgim çocukluktan aile ortamında başlamıştır. Resim yapmaya ne zaman başladığımı hatırlamıyorum. Resim yapmak her zaman hayatımın bir parçasıydı. Vazgeçilmezimdi. Çocukken kültür merkezlerinde resim dersleri alırdım. Ama sonrasında bir akademik eğitimim olmadı. Ama kendimi resim sanatında geliştirmek, yetiştirmek için uzun yıllardır elimden ne geliyorsa yapmaya çalıştım. Çabaladım. Mimarlık eğitimi aldım. Uzun yıllar mimar olarak çalıştım ama işimin yanında resim yapmaktan hiç vazgeçmedim. O hayatımın bir parçasıydı hep. Resim yapmak benim için her zaman bir meditasyondu. Zorluklardan, sıkıntılardan, sorunlardan kaçmak gibiydi. Resim yaparak kendimi rahatlatabiliyordum. Çünkü bunu belirtmeme gerek var mı ama… İran’da yaşamın özellikle kadınlar için çok zor olduğunu herkes biliyor. Bir kadın ressam olarak yaşamanın da elbet… Bir kadın olarak düzenin, toplumun bana uyguladığı baskıları resmederdim. Bu eserlerimi hiçbir zaman galerilerde sergileyemedim. Bu yüzden yurtdışındaki yabancı festivallere ve karma sergilere katılmaya çalıştım. 2017 yılında Amerika Harvard Üniversitesi’nin düzenlediği Ortadoğu'nun kadınları adlı festivale katıldım. İki eserim bu üniversitede üç ay boyunca sergilenecek eserler arasına girdi. Üç ay boyunca sergilendi.  Aynı zamanda İran-Filistin müzesinde sergilenmek üzere bir eserim de seçildi. Bu etkinliklerle resmin profesyonel dünyasına daha da yakınlaştım. Bu beni de cesaretlendirdi. Birçok karma sergiye katıldım. Burada bir kişisel sergi açtım. Bir süredir de Türkiye’de yaşamaktayım.

Sizi Türkiye’ ye getiren sebepler neler oldu?

Büyük bir değişime ihtiyacım vardı ve içimde bir devrim yaratmalıydım. Bunu da Türkiye’ye göç ederek yaptım. Belki bugün İran’daki kadınlar benim gençliğime göre daha kolay yaşıyorlar. Ben 1986’da doğdum. O dönemde İran, Irak’ la savaş halindeydi. Mevcut rejim, mevcut yönetim insanlar üzerinde büyük bir baskı oluşturuyordu. Okulda neşeli şarkılar yerine şehitlerin ruhları için dualar okurduk. Bunu şimdi anlıyor, anlamlandırabiliyorsunuz. Dönemin savaş koşullarında makul belki.  O günün çocuk aklıyla bunu anlamanız elbet zor. Bunun gibi… Bizim çocukluğumuzun şarkıları pek olmadı. Kimi resimlerime baktığınızda çok fazla renk kullanmadığımı,  resimlerimin çok fazla renkli olmadığını, çoğunlukla gri ve kahverengi tonların kullanıldığını hemen görebilirsiniz. Bir sebep renkleri bilip hafızama kaydetmem gereken yaşta renkleri göremedim. Çocukluğumuzdan itibaren eğitimimiz boyunca uzun siyah ya da lacivert kıyafetler giymek zorunda bırakıldık.  Bazen anne, babamın, yakın çevremin, okul müdürümün, neden üzgün, suskun, endişeli, gergin, bunalımlı olduğunu anlayamazdım. Soru da soramazdık. Çekinirdik.  Onları kızdıracak herhangi bir hareket edemiyorduk. Çocukluğumuz bir korkuyla doluydu. Korkuyla büyüyorduk. Tırnaklarımızı boyarsak cezalandırılırdık. Saçımız görünürse cezalandırılırdık. Erkeklerle konuşmamalıydık. Ben uzun boylu bir kızım. Pantolonumun boyu ayakkabımdan 2 santim yüksek diye beni sınıfa almadılar. Kısa diye, örtmüyor diye… Bunun gibi daha çok şey anlatabilirim. Uzun sürer. İran’ da yaşamanın zorlukları yanında eski eşimle özel hayatımda yaşamış olduğum sorunlar, sıkıntılar artık tahammül sınırlarımı aşmıştı. Bütün bunlar bir göçü zorunlu hale getirdi.

Türkiye’ye gelişiniz…İlk hisleriniz, düşünceleriniz, izlenimleriniz.. Buna dair neler söylemek istersiniz?

Yaş almışsınız.. Yol almışsınız.. Tüm yaşadıklarınızı, geçmişinizi, birikimlerinizi, benliğinizi, kimliğinizi geride bırakıyorsunuz. Sizi siz yapan şeyleri... Sevdiklerinizi, sevmediklerinizi... Yeniden başlıyorsunuz. Sil baştan deniyor sanırım. Bu sanatçı ya da sanatçı ruhlu insanlarda daha belirgindir. Yoğundur. Nereye gitsen bir yabancılık hissi.. Geldiğiniz yerin dilini bilmiyorsunuz. Kültürünü, toplumunu, insanlarını, sokaklarını tanımıyorsunuz. Kafanızda sorular..  Olabilir mi? Yapabilir miyim? Başarabilir miyim? Yanınızda, yakınınızda birileri yok. Bir arkadaş, size yardımcı olabilecek birileri.. Ama her şeye rağmen Türkiye beni bir anne şefkatiyle sardı diyebilirim. Belki işim rast gitti. Bazen iyi gitmedi. Güzel, doğru insanlar karşıma çıktı. Buraya uyum sağlamamda birçok insanın faydası oldu. Türk insanı konuksever ve burası güzel bir ülke... Hayatın her yerde herkese göre kolaylıkları zorlukları var. Her şeyden önemlisi burada bir insan, kadın, ressam olarak kendimi daha fazla özgür hissediyorum. Daha özgür ifade edebiliyorum Her insan içinde en temel mutluluk bu olsa gerek.

Siz aynı zamanda bir mimarsınız. Mimarlık, mimari ile resim arasında bir bağ kurun dersek .. Mimarlık resminize neler katmış olabilir?

Benim 10 yıla yakın bir mimarlık geçmişim var. İran’da yapılan en büyük şehir maketi olan, İran’ın en eski şehirlerinden biri olan Yazd şehrinin maket yapım projesinde de yer aldım. Buna benzer resmi, özel, tarihi dokuların iç mimari düzenlemesinden, dış cephe bina tasarımına, bahçe düzenlemelerine, vaziyet planlamasından kolon planlamasına vb. birçok farklı projede de yer aldım. Mimarlık bana mantıklı olmayı, düşünmeyi öğretti. Bir kadın sanatçı olarak duyarlı, duygusal, hassas, romantik bir yönüm var ama mimarlık eğitimi bana bir üslup ve disiplin kazandırdı. Şöyle anlatayım. Duygularım uçuşuyor. Düşüncelerim dağınık. Hayatım karışık.. Mimari sütunlar bir binayı ayakta tutar. Yükseltir. Onu toparlar. Şekillendirir. Bir resmin kompozisyon olarak tuvalde toparlanması da böyle bir şey..

Portre sanatı ve nü üzerinden kadın figürlerinizi mitolojiyle buluşturma fikri nasıl oluştu, gelişti? Neden portre, neden kadın, neden mitoloji?

Dante’nin İlahi Komedyasını okumamla başladı diyebilirim. Cennete, cehenneme, Araf’a yapılmış bir yolculuk hikâyesidir de bu. Dante bu kitabında mitolojiden, mitolojik kahramanlardan da yararlanır. Buradaki Yunan tanrıçaları, kadın kahramanları daha bir ilgimi çekti. Yunan mitolojisini okumaya, dönemin görsel sanatlarını araştırmaya, anlamaya çalıştım. Buradaki kadın karakterlerin eğrisiyle, doğrusuyla insaniliği, kimilerinin savaşçılığı, mücadeleci yapısı beni etkiledi. Hayatımın en zor, sıkıntılı dönemleriydi. Şima ne kadar üzgün, sıkıntılı olursa resme o kadar yakın olur. Üretken bir dönemdi. Dante’nin yolculuklarını kendi yolculuklarımla karşılaştırdım. İlahi Komedyadaki cehennem kısmının bana yakın, çekici gelmesinin ve orada kendimi hayal edebilmemin, hissedebilmemin nedeni günlük hayatta yaşadığım cezalandırılma deneyimlerimdir. Katı kurallar, yasaklar, bir kadın olarak etrafımı çevreleyen baskılar.. Konu portre olunca örneğin bir kadın figürü resimde bir figür ya da herhangi biri değil. Resmin öznesi, odağı, aktörü… Resimlerimde bir yönüyle bu olanağı kullanmaya çalışıyorumdur. Ben de bir kadınım. Neden kadın sorusu bir kısmıyla anlattıklarımda, bir yönüyle yaşadıklarımda gizlidir. Bir de şu da var. Kadın, kadının güzelliği, estetik oluşu, her tarihsel dönem her sanatçının, sanat dalının, dönem sanat anlayışının ilgisini, dikkatini çekmiştir. Bu bakımdan sanatın, sanatçının, sanat anlayışının onu yorumlayışı farklı olmuştur. Romantikler, döneminde kadın güzelliğini her zamankinden farklı  şiirsel bir bakış açısıyla ele almışlardır. O dönemdeki Rosetti gibi ressamlar sanatlarıyla beni çok etkilemişlerdir. Onların eserlerini incelemek beni kadın portreleri yapmaya teşvik etti.

Nü çalışmalarınızın mitolojik yönleri bir yana…Teknik ve üslup anlayışı bir yana.. Bu çalışmalar bir coğrafyada bir kadın ve kadın ressam olarak yaşadıklarınızın içte duygusal bir dışavurumu da olabilir mi?

Nü çalışmalarım ya da  figürlerimin çıplak tasviri aynı zamanda bir rejimin kıyafet seçimim ve giyim tarzım nedeniyle tüm kararlarına, yargılarına, yaşadıklarıma karşı duyduğum bir birikmişliğin, tepkisel bir eylemi, ifadesi olabilir. Onun yanında kıyafetler kişinin sosyal seviyesi, statüsü, kültürü, kendisi hakkında da bilgi verebilir. Yaşadığı coğrafyaya, yöreye, kültürüne, nereli olduğuna dair işaretler de taşıyabilir. Ben de bu resimlerimde belirli bir yere, gruba veya kültüre ait olmayan bir kadını tasvir etmek istedim.

Biz bu söyleşide resimlerinizdeki  bir kesiti ele almaya çalıştık..  Şunu da söyleyelim. Eksik kalmasın. Bu kapsamda mitolojik unsurlu, unsursuz  yine kadın el, diz  vb. kesitlerin  ön plana çıkarıldığı çalışmalarınızda mevcut. Geçmiş dönem resim anlayışı olarak bundan önce neler yapıyordunuz. Bundan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz? Ufukta neler var?

Geçmiş dönemlerimde sürrealist arayışlarımda oldu. Soyutlamalı kompozisyonlarım.. Denemelerim. .. Daha bir sert, keskin hatlara, fırça vuruşlarına sahip resimlerde yapmaya çalışmışımdır.. Daha koyu , karanlık tonlamaların izini sürdüğüm resimler de.. En son Mayıs’ta  İzmir’deki fuara katılmıştım.  Bir iki aya kalmaz Amerika’ da üç eserim Harvard Üniversitesi Güzel Sanatlar  Salonunu’ndaki karma sergide sergilenecek. Bu aralar çoğunlukla kadın portreleri çalışıyorum. Çizgimizi sürdürüyoruz.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Günnur Ulusoy'dan "Çizgisel Hayatlar"

Anadolu efsaneleri

Kadın girişimciden Doğu'ya yatırım

İşte “Miss&Mr. Fashiontv 2024”

Batman'dan sonra Kars'ta

Kadınları hayattan ayırmayın!

Güzeller “Dubai Çikolatası” yaptı