Müzelik ikiz NATÜRMORT
Bir koleksiyonerin 30 yıl önce ressamını bilmese de çok beğendiği için satın aldığı ikiz natürmortlar, müzelik tablolar çıktı. Romancılığı, şairliği, besteciliği ve yeni akım edebiyatçıları topladığı Servet-i Fünun Dergisi ile tanınan Türk Edebiyat Tarihi’nin mihenk taşlarından “Edebiyat-ı Cedide’nin kurucusu Recaizade Mahmut Ekrem’in yaptığı paha biçilmez ikiz natürmortlar, tam 100 yıl sonra ortaya çıktı.
Her ne kadar arkasında Latin harfleriyle Recaizade Mahmud Ekrem yazsa da, bundan 30 yıl önce çok beğenip bu natürmortları alan koleksiyoner, tabloların sol ön üst kısımlarında M. Ekrem yazması ve Recaizade’yi edebiyatçı olarak bildiği için arkada yazılan bu ibareyi çok önemsemez. Bilinmeyen bir M. Ekrem tarafından bu tablonun yapıldığını ve antikacının da arkasına böyle tahmini bir not düştüğünü düşünür. Çünkü Recaizade Mahmud Ekrem bilinen bir ressam değildir. Fakat deneyimli gazeteci ve tarihçi Ahmet Yaşar Altınkaya, sahibi olduğu Artvizyon Gallery adına koleksiyonu satın almak için gittiği evin mutfağında tesadüfen bu ikiz tabloyu keşfetti.
İşte müzelik iki tablonun keşif hikayesi...
Recaizade Mahmut Ekrem’den iki resim daha ortaya çıkarıldı
Tarihi keşif
30 yıl önce çok beğenip bu natürmortları satın alan bir koleksiyonerin tablolarını satın almaya giden ArtVizyon Gallery’nin sahibi eski gazeteci ve tarihçi Ahmet Yaşar Altınkaya, evin mutfağında gördüğü natürmortların dikkatini çekmesi üzerine araştırmaya başladı. Sol ön üst kısımlarında M. Ekrem yazan, arkasında da benzer bir not gören gazeteci ve tarihçi Altınkaya, müzelik ikiz natürmortların 100 yıllık bir tarihi keşini anlattı.
Zekeriyaköy’de tamamı tablo ve antikalarla dolu evi dolaşmış ve koleksiyonerimizin satmak istediği birbirinden değerli tabloların resimlerini çekmiş listelerini yapmıştık. Bir yorgunluk kahvesi içmek için adeta bir müzeyi andıran ve eşi de ressam olan koleksiyonerimizin mutfağındaki masaya oturmuştu ki gözüm tam karşımda duran bu iki natürmorta ilişti. Önce ben bu tabloları uzaktan Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid natürmortlarına benzettim. Koleksiyonerimiz bunlar satılık değil bunlar çok hoşuma gittiği için Nişantaşı’nda bir antikacıdan aldım dedi. Bir bakabilir miyim dedim ve bir lup yardımı ile imzaya baktığımda her iki tablonun sol üst köşesinde ‘M. Ekrem’ imzası gördüm. Her iki imzada Fransızca bilen biri tarafından atılmıştı çünki 1800’lü yıllar ile 1900’lü yılların gramer tarzı gereği her iki ‘e’ harfi üzerinde tıpkı Fransız yazılış gramerindeki gibi aksan işareti yer alıyordu.
Ekspertiz yolculuğu
Recaizade, bu arada Namık Kemal ile tanışıp edebi çalışmalarını yoğunlaştırıyor. Bir süre sonra ünlü bir şair, romancı devrin en önemli edebiyatçılarından biri ve Tasvir-i Efkâr Gazetesi yazarlarından oluyor. Namık Kemal Tanzimat döneminde ‘Vatan Yahut Silistre’ isimli oyunu tiyatroda sahnelendikten sonra halkın büyük bir coşkuyla sokağa dökülmesi üzerine apar topar 4 arkadaşı ile sürgüne yollanınca ve sonrasında 1867 Mayıs ayında Fransa’ya kaçarken Tasvîr-i Efkâr’ın sorumluluğunu ona bırakıyor.
1878-1887 yılları arasında Mekteb-i Sultânî ile Mekteb-i Mülkiyye’de edebiyat hocalığı yapıyor. Bu yıllarda Nâmık Kemal ve Abdülhak Hâmid’le mektuplaşması sanat hayatının yönünü belirlemesinde önemli rol oynuyor. 1895’te, Ma’lûmât gazetesi sahibi Baba Tâhir’le aralarında çıkan tartışma devam ederken Mekteb-i Mülkiyye’den öğrencisi Ahmed İhsan Tokgöz’e yayımlamakta olduğu Servet-i Fûnun’u yeni edebiyat anlayışını savunan gençlere açmasını tavsiye ediyor. Böylece 1896 yılı başlarında Servet-i Fûnun Dergisi etrafında Edebiyât-ı Cedîde hareketi kurulmuş oluyor. 1908’de II. Meşrutiyet’in ardından kurulan Kâmil Paşa kabinesinde Evkaf ve Maarif nâzırlıklarına getiriliyor, daha sonra Meclis-i A’yân üyesi oluyor. Tevfik Fikret’in dergide yazı işleri müdürlüğü görevine gelmesiyle de yeni edebiyat çehresi güçleniyor. 265. sayı itibarıyla (1896) tam manasıyla edebi bir dergi niteliğine kavuşan Servet-i Fûnun, asli kimliğini de böylece kazanmış oluyor. Dergiyle bir kimlik kazanan Edebiyât-ı Cedîde topluluğundan Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Ali Ekrem, İsmâil Safâ, Hüseyin Sîret, Hüseyin Cahit, Menemenlizâde Mehmed Tâhir, Ahmet Reşit, Süleyman Nesib, Faik Âli, Celâl Sâhir, Süleyman Nazif ve Ahmed Hikmet gibi isimler dergide yazı şiirler yayımlıyor.Ahmet İhsan Tokgöz, Avrupa’da yeni uygulanmaya başlayan çinko üzerine kimyasallar ile kazıma klişe tekniğini, yani ‘çinkografi’yi Servet-i Fûnun Dergisi’nin 27. sayısından itibaren uygulamaya başlamıştı. Bu arada sanata olan düşkünlüğü ile tanınan ve ressam olan son halife Abdülmecid Efendi dergiye maddi ve manevi destek veriyordu. Bu destek kapsamında bizzat Osman Hamdi Bey’i Fransa’ya göndermişti. Osman Hamdi Bey, oradan Napier isimli bir çinkografi sanatkarının Türkiye’ye gelmesini sağlamış hatta ona müdürü olduğu Sanayi-i Nefise Mektebi’nde bir sınıf açarak çinkografi klişe yapımının gelişmesine önayak olmuştu.Servet-i Fûnun, yazılarıyla olduğu kadar tablolarıyla da devrine rehberlik eden süreli yayınların başında geliyor. Hatta derginin karakteri olarak da dikkat çekiyor. Çünkü Recaizade Mahmud Ekrem daha sonra Mekteb-i Sultânî Müdürü ve Servet-i Fûnun Dergisi Müdürü olan öğrencisi Tevfik Fikret ile birlikte resim içine ve yan taraflarına şiir yazma modası başlatıyor. İlk olarak ‘levha-i Bahar’ isimli resim içine şiir ile başlayan ve II. Meşrutiyet’e kadar süren bu akımda resimleri Tevfik Fikret yapıyor şiirleri ise Recaizade Mahmud Ekrem yazıyor sanıyordum.
Ancak yaptığım araştırmada gördüm ki, içlerine ve kenarlarına şiirler yazılan resimlerin bir kısmını Tevfik Fikret bir kısmını ise Recaizade Mahmud Ekrem yapıyor. Hatta Fikret’in yaptığı resimlere Recaizade, Recaizade’nin yaptığı resimlere Fikret şiirler yazıyor.
KANIT PEŞİNDE
Bu arada ben hala Şeker Ahmet Paşa ve Halil Paşa ile arkadaşlıklarının izini sürmeye devam ediyordum. Çünkü Recaizade Mahmud Ekrem’in hem Harbiye Askeri İdadisi hem de saraydan arkadaşı Şeker Ahmet Paşa’yı bir atölye ziyareti esnasında onun boya ve fırçalarıyla bu iki natürmortu hatıra olsun diye yapmış olabileceği varsayımını düşünüyordum. O olmasa bile Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ünlü ressamlarından ve Recaizade Mahmud Ekrem’in ilk resimli romanı “Araba Sevdası”nın Servet-i Fûnun Dergisi’nde tefrika edilirken resimlerini yapan Halil Paşa’nın atölye ziyaretinde de bu resimleri yapmış olacağını varsayıyordum. Çünkü Halil Paşa, Recaizade’nin kız kardeşi Aliye Hanım’la evlenmiş onun eniştesi olmuştu.
Tüm bu tesadüfler yine de net olarak Recaizade’nin ressam olduğunu bana ve yüksek restoratör ve ekspertiz uzmanı Bayram Karşıt’a ispatlayamıyordu.
Sonunda Tevfik Fikret’in Aşiyan’daki müzesine gittim. Orada Şair Nigâr için düzenlenmiş odada Recaizade Mahmud Ekrem tarafından yapılmış Şair Nigâr tablosunu gördüm. Bilinen tek tablosu buydu. Hatta yine orada son halife Abdülmecid Efendi tarafından yapılmış ve etrafında servet-i Fûnuncu edebiyatçıların fotoğraflarının yer aldığı Recaizade Mahmud Ekrem tablosunu gördüm. Tevfik Fikret’in her biri şaheser tablolarını gördüm. Yani onlar hem edebiyatçı hem de büyük birer ressamdı.
Recaizade’nin bilinen tek tablosunu yaptığı Şair Nigâr, dönemin çok ünlü bir kadın şairiydi. Hem şair hem de bestekardı ve çok iyi piyano çalıyordu. Osmanbey’deki konağında her Salı aralarında Recaizade Mahmud Ekrem, Tevfik Fikret, Ahmet Rasim, Abdülhak Hamid Tarhan, Cenap Şahabettin gibi edebiyatçılar Fausto Zonaro, Osman Hamdi Bey, Halil Paşa ve Avni Lifij gibi ressamlar toplanıp sabahlara kadar süren edebi sohbetler yapıyorlardı. Aynı şekilde Şair Nigâr’ın konağında her Salı toplanan bu kültür sanat dünyamızın önde gelen isimleri ve servet-i fûnuncular da Tevfik Fikret’in Aşiyan’daki evinde toplanıp edebi sohbetlerini sürdürüyorlardı.
SON KANIT
HALİFE ABDÜLMECİT'TEN DESTEK
Recaizade Mahmud Ekrem Galatasaray Lisesi’nden Tevfik Fikret’in edebiyat öğretmenidir. Son halife Abdülmecid Efendi tarafından yapılan ve günümüzde Tevfik Fikret Aşiyan Müzesi’nde yer alan tablonun her iki yanında bulunan fotoğraflar ise, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Akif Ersoy, Abdülhak Hamit Tarhan, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Şair Nigar, Cenap Şahabettin ve Tevfik Fikret’in de içinde bulunduğu, Edebiyat-ı Cedîde (Servet-i Fünûn) akımının önemli edebiyatçılarına aittir.
Sanatta güzellik ilkesine bağlı kalan Recaizade Mahmud Ekrem, “Sanat sanat içindir” anlayışını savunurken doğaya dönük, insanı doğa içinde ele alan şiirler de yazdı. Ömrü boyunca eski-yeni edebiyat tartışmalarının merkezinde yer alan Recaizade Mahmud Ekrem’in tek romanı olan, ailesinin parasını zevk ve eğlencesine harcayanları eleştirdiği “Araba Sevdası”, Türk edebiyatında realizmin ilk örneklerinden sayılıyor.
RECAİZADE MAHMUD EKREM KİMDİR?
Recaizade Mahmud Ekrem, Tanzimat ve Nafia dairelerinde baş muavinlik, Şura-yı Devlet üyeliği, Mekteb-i Mülkiye ile Galatasaray Sultanisi’nde öğretmenlik, Evkaf ve Maarif Nazırlığı ve Meclis-i Âyân üyeliği yaptı. Resmi görevle Trablusgarp’a gönderilen Recaizade Mahmud Ekrem, 1908’de 2’nci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra kurulan Kamil Paşa kabinesinde Maarif Nazırı oldu.
Namık Kemal ile tanışmasının ardından edebiyat çevresine giren Recaizade Mahmud Ekrem, Eski edebiyatı savunan Muallim Naci ile girdiği edebiyat tartışmalarıyla Edebiyat-ı Cedide (YENİ EDEBİYAT) akımının doğmasına zemin hazırlayan Recaizade Mahmud Ekrem, başta Tevfik Fikret olmak üzere döneminin genç şair ve edebiyatçılarını çevresinde topladı.
1 Mart 1847’de İstanbul’da Vaniköy’de doğdu. Babası, Tanzimat’tan sonra Takvimhâne nâzırlığı yapan şair, hattat ve vak‘anüvis Mehmed Şâkir Recâi Efendi, annesi sülâlesi Timurtaş Paşa’ya dayanan Adviye Hanım’dır. Küçük yaşta babasından Arapça ve Farsça öğrendi. 1862’de Hariciye Mektûbî Kalemi’nde çalışmaya başladı. Burada bir yandan eski şiir anlayışına bağlı Leskofçalı Galib ve Hersekli Ârif Hikmet, öte yandan Nâmık Kemal ve Âyetullah Bey gibi yenilikçi fikirlere sahip gençlerle tanıştı.
İlk yazıları Tasvîr-i Efkâr, Terakkî, Hakāyıku’l-vekāyi‘ ve Hazîne-i Evrâk gazetelerinde yayımlandı. Mekteb-i Mülkiyye’den öğrencisi Ahmed İhsan’a yayımlamakta olduğu Servet-i Fünûn’u yeni edebiyat anlayışını savunan gençlere açmasını tavsiye etti. Böylece 1896 yılı başlarında Servet-i Fünûn mecmuası etrafında Edebiyât-ı Cedîde hareketi kurulmuş oldu.
Recâizâde Mahmud Ekrem, Türk edebiyatında 1860’lı yıllarda Şinâsi ile başlayıp Nâmık Kemal ve Abdülhak Hâmid’le gelişen yenileşme hareketinin başlıca temsilcilerinden biridir. Mekteb-i Sultânî ve Mekteb-i Mülkiyye’deki hocalığı sırasında talebelerinin sevgisini kazanmış, “Üstat Ekrem” diye anılmıştır.
Yazdığı ilk oyunu Afife Anjelik adlı trajedidir. Aşk, verem ve ölüm konusunun işlendiği ikinci oyunu Nâmık Kemal’in “Zavallı Çocuk” piyesinden yola çıkarak yazdığı “Vuslat”tır. Tiyatro türünde en çok beğenilen eseri ise, ölümünden sonra yayımlanabilen “Çok Bilen Çok Yanılır” adlı komedisidir.
Ölümü nedeniyle okulların tatil edildiği Recaizade Mahmud Ekrem, büyük bir cenaze töreniyle Küçüksu Mezarlığı’nda oğlu Nijad’ın kabrinin yanına defnedildi.
ŞAİR NİGAR KİMDİR?
Ahmet Mithat, Ahmet Rasim, Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif, Faik Ali başta olmak üzere devrin pek çok ünlü ismi, Şair Nigâr’ın Osmanbey’deki konağındaki Salı toplantılarına katılırdı.
Her salı günü güzeller güzeli şairenin muhteşem ev sahipliği altında toplanan, aralarında son halife Abdülmecid Efendi, Fatma Aliye, Pierre Loti, Recaizade Mahmud Ekrem, Tevfik Fikret, Fausto Zonaro, Şeker Ahmed Paşa, Halil Paşa, Osman Hamdi Bey, Avni Lifij, Ahmet Mithat, Abdülhak Hamit, Emine Seniye, Naciye ve Fehime sultan, Paul Bourget, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Leyla Hanım’ın da bulunduğu misafirler, müzik dinler, şiir, edebiyat üzerine derin sohbetlere dalarlardı.
Tanzimat ve Servet-i Fûnun dönemleri arasında eser veren Nigâr Hânım, Efsûs (1. kısım, 1887) adlı şiir kitabıyla dikkat çekti. Nîran (1896) adlı kitabı, aynı zamanda başyazarlığını yaptığı Hanımlara Mahsus Gazete Kütüphanesi’nin ilk eseri olarak yayımlanınca II. Abdülhamid tarafından “Şefkat” nişanıyla ödüllendirildi (1898).Avrupai Türk edebiyatının bir kadın elinden çıkmış ilk şiir kitabı olan “Efsus” da ona aittir. Yurtdışında da çok tanınan şairenin, müzikle buluşmuş olan 30’un üzerinde güftesi vardır.
Şair Nigâr’ın eşya, fotoğraf ve anılarından oluşan eserleri, Tevfik Fikret Aşiyan Müzesi’nde bir odada yer alıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder