Japonya’dan Almanya’ya kadar dünyanın birçok yerinde sanatını sergileme fırsatı bulan heykeltraş Hüseyin Arda, özellikle metal heykelleriyle büyük ses getirdi. İstanbul Avrupa Başkenti 2010 yılı içinde başlayan “Kelime Kelime İstanbul” interaktif kentsel sanat projesi ile adından söz ettiren sanatçı, Orhan Veli’nin ‘Anlatamıyorum’ başlıklı şiirinin giriş bölümünü labirent şeklinde uygulayarak 12 tonluk dev bir enstalasyon yaratmış ve bunu Haliç’te sergilemişti.

Sanat anlayışında Japon performans sanatı olan Butoh tiyatrosundan ve Akira Kurasawa’dan etkilenen, Butoh sanatının öğretisi olan minimal hareketle dinamizm yaratma tarzını heykellerine yansıtan, özellikle de demirin paslı halini seven heykeltraş Hüseyin Arda, başta Almanya olmak üzere pek çok Avrupa kentinde sergilere katıldıktan sonra şimdi de Türkiye’de çalışmalarını sürdürüyor. Birçok uluslararası sanat projesi organize eden Arda, ‘’ Wörter für Deutschland - Almanya için kelimeler’’ projesini Türkiye’de de uygulayarak dev boyutlu sözcük heykellerini meydanlara uyguluyor.Heykel sanatı, diğer sanatlardan farklı olarak biraz daha el emeği, kas gücü ister. Tüm dünyada haklı bir başarıya sahipsiniz. Nasıl oldu, nasıl başladınız ve bugünlere nasıl ulaştınız?

Ben 20 yaşına kadar tıp fakültesinde okudum. Eskişehir’de liseyi bitirdikten sonra Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde eğitimime devam ettim. İki yıl devam ettim, sonra oradan ayrıldım. Askerlik bana göre değildi. Tıp fakültesini bıraktıktan sonra çocukluğumun bir bölümünün geçtiği Almanya’ya gittim. Orada dans tiyatrosuyla ilgilenmeye başladım. Çocuğumun annesi dans tiyatrosuyla ilgileniyordu ben de ilgilenmeye başladım. Daha sonra Japonya’ya gitmeye karar verdi, ben de Japonya’ya gittim. Sanata başlangıcım dans tiyatrosuyla oldu yani. Yeniden Almanya’ya döndüğümüzde ben hala kafamda tıp fakültesine giderim diye düşünüyordum ama tiyatrocu olarak bize teklifler geliyordu. Avrupa’daki şehirlerden gelen tekliflerle turne gibi dolaşmaya başladık. Bu turneler sırasında sanatsal faaliyetlerimizi yürüteceğimiz bir mekân teklif edildi. Bu mekânı bir sanat evine çevirdik. Eşim çocuğuma hamileydi ve dans etmek istemedi. Bunun üzerine ben de dansı bıraktım ve 1992 yılında bu sanat evinin içinde metal atölyesini kurdum. O tarihten bu yana da metal heykel sanatıyla uğraşıyorum.
Heykel konusunda bir eğitiminiz var mı?
Tıpta anatomi dersi görmüştüm, belki bunun bir faydası olmuştur ama heykel konusunda herhangi bir eğitimim yok. Metal heykel sanatını kendi kendime öğrendim, çekirdekten yetiştirdim kendimi yani.
Zor bir yolu seçmişsiniz, bir yerde el yordamıyla sanatınızı icra etmişsiniz. En azından neyin nasıl yapıldığı konusunda eğitim alabilirdiniz…
Böyle düşünebilirsiniz, değişik şekilde yaklaşabilirsiniz ama sanat gerçekten öğretilebilir mi, diye sormak lazım. Sanat, yetenek ve yaratıcılıkla ilgili bir şey. Eserlerinizi gören veya duyan kişilere fikrinizi ulaştırabilmektir sanat. Ancak öncesinde bir fikrinizin olması gerekir. Bence yaratıcılık ya da sanat, öğretilebilir bir şey değil. İnsanlara sadece bir imkân sunarsınız, yaklaşım ve bakış açısı gösterirsiniz. Bu, onlara sadece destek olmaktır, sadece teknikleri öğretebilirsiniz. Eğitmen, katalizör konumundadır. Sanatçı ruhu varsa bir insanın onu ortaya çıkarmayı hızlandırabilir. Neticede o eseri sanatçı sadece kendisi üretecektir.
İnsan yapımı olan objelerin dışında doğadaki her şey hareketli. Siz bu hareketlilik içindeki durağanlığı nasıl tanımlıyorsunuz? Bir de bu durağanlık içerisinde üç boyutluluk var. Her bir hareketi durdurmanız lazım… Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Evet, heykel sanatının bir özelliği de bu. Önce iki boyutlu olarak tasarlıyorum. Ardından onun eskiz çalışmalarını yapıyorum. Son olarak da üçüncü boyutu katıyorum. Üçüncü boyut, her yönden esere ekleniyor, aşağıdan yukarıdan, sağdan soldan… Sanatçı için heykel, her açıdan mükemmel olmak zorunda. Başkaları için değil, sanatçı için kafasının içindeki doğru ve mükemmelliği yansıtmalıdır. Tabii ki, birazcık da statik bilmeniz gerekiyor…
Büyüklük önemli midir heykelde?
Sanatçının vermek istediği hisse bağlıdır büyüklük. Mesela adaletin büyüklüğünü anlatmak için ben dev harflerden adalet yazmak isterim bir meydana. Almanya’da böyle çalışmalarım da var ayrıca. Çok da beğenildi ve ilgi gördü. Türkiye’de de birkaç yerde yaptım böyle çalışmaları ama daha da kapsamlı yapmak istiyorum. Çünkü bu yazılarla insanların içindeki hisleri tetiklemiş oluyorsunuz. Böyle bir uygulamada büyüklük önemli oluyor tabii ki… İki boğa heykeli yaparsınız, küçük boğanın verdiği hisle büyük boğanın verdiği his aynı olmaz.
Kendinizi herhangi bir sanat akımı içerisinde görüyor musunuz?
Ben serbest çalışmayı seviyorum. Aklıma ne gelirse onu yapıyorum. Kendimi herhangi bir akımın içinde görmüyorum. Öyle düşünmesem, kendimi kısıtlanmış görürüm. Günümüz sanatçısıyım. Bugün yaptıklarım belki daha sonra birileri tarafından değerlendirilip belli bir akımın içerisine sokulabilir ama ben bugün hiçbir akıma dahil olduğumu hissetmiyorum.
EVDEN KOVULDUM
Hemen hemen aynı yaşlardayız. Bizim gençlik yıllarımızda çocukların sanata yönelmesi az görülür bir şeydi ve pek de desteklenmezdi. Sizi tıp fakültesine yönlendirmiş ve o konuda bir hayli desteklemişlerdir. Heykele yönelmenizi nasıl karşıladılar?
Net söylüyorum, evden kovuldum. O dönemde tıp fakültesini kazanmak kadar bırakmak da çok zordu. Tıp fakültesinin kapısından girdiğim anda oranın bana göre olmadığını anladım. Kendimi oradan attırmam iki sene sürdü. Atılmak zorundaydınız çünkü. Öyle kendi isteğinizle bırakamıyordunuz. Atılmak için her türlü disiplinsizliği yapmak zorunda kaldım. İki yıl sonra babamı çağırmışlar okula. Babam bana, disiplin notlarımın yükseltileceğini, ders notlarımın düzeltileceğini, böylelikle devam edebileceğimi söyledi. Babama, atılmak için ve notlarımı düşürebilmek için 90 gün hapis yattığımı söyledim. Epey bir tartıştığımızı hatırlıyorum.
Bugün geriye dönüp baktığınızda keşke tıp okusaydım dediğiniz oluyor mu?
Bu konuda hiçbir zaman keşkem olmadı.
Heykel sanatıyla ilgili yapmak istediğiniz projeleriniz var mı?
Çok değişik projelerim var ve hep üretiyorum. Kentsel sanat projeleri üretiyorum. Yıllar sonra 2010’da İstanbul’a da böyle gelmiştim, bir meydana labirent dikeceğim demiştim, yaptım da… Sonrasında “Kelime Kelime İstanbul” projesiyle özel sözcükler yazmıştım. Bu projeyi daha da genişletmek istiyorum. Az önce dediğim gibi Eskişehir’de bir meydana dev harflerle “adalet” yazmak istiyorum. Bunun benzeri bir çalışmayı İstanbul’da da yapmak istiyorum.
Bu proje, biraz da insanları provoke etmeye yönelik mi?

Aslında her kelime, her insanda farklı etkiler yaratır. Nötr bir şekilde değer tartışmasını ortaya çıkaracak bir olay bu. Kimse sizin oraya adalet sözcüğünü niye diktiğinizi bilmiyor ama insanlar bu sözcüğü gördüklerinde kendi aralarında tartışabiliyorlar. Mesela Almanya’da bir meydana “birlikte” kelimesini yazmıştım. Çok farklı tepkiler almıştım. İnsanları bu kelimelerin içerisine dahil etmeyi seviyorum. Çeşitli coğrafyalara ya da orada yaşayan yerleşik gruplara ve insanlara sorarak sizin için önemli olan kelime nedir diye. Cevaplara göre meydanlara yazılar yazmıştık. Mesela emniyetle iş birliği içinde bir yazı yazmaya karar verdik. Konuşmalarımız ardından Üsküdar’da bir meydana “huzur” yazmıştık. Aynı dönemde Romanlara da sorduk, ilginçtir onlar da “huzur” kelimesini seçmişti. Çocukların seçtiği “ailem” kelimesini bir okulun bahçesine yazdık. 2004’ten beri bu projeyi sürdürüyorum ve durmadan bir yerlere büyük harflerle kelimeler yazarak değer tartışmalarına yeni bir soluk getirmek istiyorum.
Yurt dışında sanata bakış ve destekle Türkiye’deki sanata bakış ve destek arasında fark var mı?
Yurt dışında özellikle heykele bakış açısı Türkiye’dekinden çok farklı. Orada insanlar beğendikleri heykeli alıp evlerinin bir köşesine koyabiliyor. Ancak Türkiye’de heykel çok farklı bir konuma sahip. Öncelikle dinen yasak olması heykel sanatını çok sekteye uğratıyor. Müşteri kitlesi de çok değişik. Almanya’da ya da Avrupa’da bizim en iyi müşterilerimiz profesörler, mühendisler olurken Türkiye’de böyle bir kültür yok. Dolayısıyla eserlerimizi satmak çok daha zor oluyor.
Heykele karşı bu tepkiler nasıl giderilebilir?
Bu tepkileri kırmak çok zor. Türbanlı kadın heykeli de yaptım mesela… Ya da tepki çekmemek için çıplak kadın heykellerini kamusal alanlar yerine sergi salonlarında sergiliyoruz. Ama dinen yasaklı bir sanatı kabul ettirmek gerçekten çok zor.
Özellikle metal heykeller konusunda çalışmalarınız ön planda. Bu konuda eğitim de verdiniz, neler öğretiyordunuz?
Yaratıcı metal işleme konusunda eğitimler verdim ve halen de veriyorum. Öğrencilere önce bir demir veriyoruz, gel sana bir kaynak öğretelim önce diyoruz. Onu bir fırçaymış gibi öğretmeye çalışıyoruz. Kaynak makinesiyle bir çiçek de çizebiliyorsunuz. İki boyutlu başlayıp sonra üçüncü boyutu ekliyoruz. Çizilecek nesnelerin karakteristik özelliklerini ekliyoruz.
İlham kaynağınız nedir?
30 yıldır heykel sanatıyla uğraşıyorum. Gençlik dönemimde sergilere gitmeye korkardım. Sanatın çok özel bir şey olduğuna inanarak kendi içimde arardım ilhamı. Etkilenirim diye korkardım. Kendi tarzımı kendi içimde arardım. Çok cahil bir şekilde yol aldım kendimce. O zamandan bu zamana çok şey değişti, ben de çok şey öğrendim bu arada. Eskiden sanatçı olmakla şimdi sanat yapmak çok farklı. Başkalarından etkilenmemek çok zor. Yapılanları görüp yeni fikir üretmek de zor.
Dijital uygulamaların heykel sanatına nasıl etkileri var?
Günümüzde çok kullanışlı uygulamalar var. Mesela üç boyutlu çekimler yapılabiliyor, 3D yazıcılar var, yapay zekâ uygulamaları var. Sanatçıların da çağa ayak uydurması gerekiyor. Labirenti hayal ettikten sonra mimar bir arkadaşım bu fikrimi önce çizdi, bu tarz uygulamaları bilen teknik bir başka arkadaşım bu fikrimi nasıl uygulayacağımı dijital olarak anlattı. Yapıldıktan sonra içinde video çekimlerle gezebiliyorduk.
Yorumlar
Yorum Gönder